hd film izle film izle demirdöküm demirdöküm servis bosch servis vaillant servis eca servis ariston servis
 

BEDESTEN

Bedestenler, Kervansaraylar, Hanlar, Çarşılar, Köprüler, Ticarî ve Sosyal Yapılar, Ticaret Tarihi...

  • Increase font size
  • Default font size
  • Decrease font size
Anasayfa Tarihî Fuarlar Türk Fuarcılık Tarihi - Fuar ve Fuarcılığın Gelişimi

Türk Fuarcılık Tarihi - Fuar ve Fuarcılığın Gelişimi

E-mail Print PDF

Türk Fuarcılık Tarihi - Fuar ve Fuarcılığın Gelişimi

Fuar ve fuarcılık nedir?

Fuar kavramı içeriğinin genişliği ve çeşitliliğinden olsa gerek, üzerinde anlaşma sağlanmış bir tek biçimde tanımlanamamaktadır. Çeşitli bilimsel disiplinlerin, fuarcıların, pazarlama iletişimcilerinin, aslında birbirinden pek de uzak olmayan fuar tanımları vardır. Öncelikle sözlüklerden başlamak üzere çeşitli fuar tanımları şunlardır:

“Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek üzere açılan büyük sergi.” 1

Fuar ulusal olduğu gibi uluslararası da olabilir.Özellikleyeni malların sergilenmesini ve tanıtılmasını sağlar. Turizm bakımından da önemlidir. Turistik tesisleri de kapsar.” 2

“Ürünlerin, sanat yapıtlarının vb. halkın gezip görmesini, tanımasını sağlayacak biçimde toplu olarak sergilenmesi.” 3

“Belli zamanlarda, belli yerlerde mal sergilemek için açılan büyük Pazar.” 4

Bu tanımın aynısı Meydan Larousse ansiklopedisinde vardır: “Belli zamanlarda, belli yerlerde mal sergilemek için açılan büyük Pazar.” 5

“Fuarlar, firmaların ürün ve hizmetlerini ziyaretçilere sundukları, alıcı ile satıcıların karşılaştıkları ve birebir temas kurdukları etkinliklerdir. Fuarlar, iletişim karmasının içinde yer alan ve bunları izlemeye gelenlerle yüzyüze ilişkilerin kurulduğu en önemli iletişim araçlarındandır.” 6

“Ekonomik, sosyal ve politik faaliyetlerin birleştirilip bütünleştirilmesini sağlamaya çalışan organizasyonlardır.”7

“Fuarlar örgütlerin ürün ve hizmetlerini ziyaretçilere sundukları, alıcı ve satıcıların karşılaştıkları etkinliklerdir.”8

“Çeşitli malların alınıp satıldığı, önceden tespit edilmiş belli bir yer ve zamanda periyodik olarak kurulan büyük pazarlardır.” 9

Aynı tanım Cumhuriyet Ansiklopedisinde de vardır: “Çeşitli malların alınıp satıldığı, önceden tespit edilmiş belirli yer ve zamanda periyodik olarak kurulan büyük pazarlardır.” 10

Daha geniş ve fuarcılığın tüm faaliyetlerini kapsayan bir tanım da şudur:

“Fuar, ticaretle ilgili ürün ya da hizmetlerin, teknolojik gelişmelerin, bilgi ve yeniliklerin tanıtımı, Pazar bulunabilmesi ve satın alınabilmesi, teknik işbirliği, geleceğe yönelik ticari ilişki kurulması ve geliştirilmesi için, belirli bir takvime bağlı olarak, düzenli aralıklarla, genellikle de aynı yerlerde gerçekleştirilen bir tanıtım etkinliğidir.” 11

Tüm bu tanımlar fuar ve fuarcılığı çeşitli biçimlerde ifade etmektedirler. Olabildiğince kısa ve kapsayıcı bir biçimde fuarı şöyle tanımlayabiliriz: Fuar, ticari ürün ve hizmetlerin belirli zamanlarda ve bu tip faaliyetler için özel olarak hazırlanmış mekanlarda sergilendiği, arz ve talep taraflarını buluşturan, periyodik olarak gerçekleşen pazarlama iletişimi faaliyetleridir.

Fuar faaliyetini düzenleyen, fuar mekanlarını ürün sergilenmesine hazır hale getiren, ürünlerini sergilemek isteyen firmaların katılmalarını, ziyaretçilerin ise fuardan haberdar olmalarını ve ulaşmalarını sağlayan, kısaca tüm fuar süreçlerini organize eden kişi ve kurumlar fuarcılık faaliyeti gerçekleştirmektedirler.

Fuarların Gelişimi

Fuarların ilk biçimimin yerel pazarlar ve takas mekanları olduğu sanılmaktadır. İnsanların avcı-toplayıcı dönem sonrası tarımsal faaliyetlere başlamaları ve yerleşik düzene geçmeleriyle ilk kez kendilerine yetenden fazla ürün üretmeye başlamaları “takas”ı gündeme getirir. Önceleri mevsimlerin durumuna göre sürekli göç halinde bulunan ve bulundukları coğrafyanın kaynakları tükendiğinde yer değiştiren insan topluluklarının, mevsimlerin ve dolayısıyla da birtakım bitkilerin periyodunu fark ettikten sonra “tarım” faaliyetine yöneldikleri sanılmaktadır. İlk tarım yapan insan topluluklarının kalıntılarına Anadolu ve Mezopotamya’da rastlanır. Periyodik olarak ürün eken ve olgunlaştıktan sonra biçen insanlar yeni bir takım bilgi ve teknolojileri de hızla geliştirmeye başlamışlardır. Su baskınlarının ne zaman gerçekleşeceğini anlamaya çalışırken, astronomik gözlemleri ve takvimi, su baskınlarından sonra tarlaların sınırını doğru olarak bulabilmek için de geometriyi geliştirmişlerdir. Dolayısıyla bilim ve teknolojinin gelişiminde tarımın belirgin bir etkisi olmuştur. Bilginin gelişmesi ve saban gibi tekerlek gibi teknolojik bir takım araçların tarımsal faaliyetlerde kullanılmaya başlanmasıyla elde edilen ürün büyük oranda artmaya başlamıştır. Elde edilen ve tüketilemeyen “fazla ürün”ün pazarlanması, önceleri sadece yakın topluluklar arasında ve takas usulüyle gerçekleşmeye başlamıştır. Yani bir toplum elindeki buğdayı vermiş diğer topluluktan zeytin ya da hayvan almıştır. Sonraları bu takas ürünlerinin içine teknolojik araçlar, saban, çanak, ok-yay, eyer ve benzeri ürünler de girmiştir. Elbette ki bu araçlar ilk çağların katma değeri en yüksek ürünleriydi.

Zamanla denizciliğin gelişmesi, paranın kullanılmaya başlanması, güçlü devletlerin ortaya çıkıp kara ve deniz yolculuğu güvenliğini sağlamaya başlamaları ile ticaret büyük bir sıçrama gerçekleştirmiştir. Ticaretin kısa mesafelerin sınırlamasından kurtulup uzun mesafelere ulaşmaya başlaması ile kültürler ve toplumlar arası ilk barışçıl ilişkiler kurulmuştur. Ticaret sayesinde toplumlar kavgasız ilk ilişkileri kurmuş ve birbirlerinin bilgi birikimlerinden yararlanmaya başlamışlardır. Antik dünyanın bu ticari iletişimi özellikle Akdeniz kıyı kentlerinde büyük bir bilimsel ve kültürel patlamanın yaşanmasını sağlayacaktır. Ticaret sayesinde yeni bir dünya şekillenmekte ve her şey hızla değişmektedir.

Bu yoğun ticari dönemde ürünler şehirlerden şehirlere, limanlardan limanlara büyük bir hızla taşınmaya başlamıştır. İşte ticari anlamda ilk sergiler bu limanlarda ve kervanların uğrak yerleri olan kervansaraylarda görülmüştür.

Ürünlerin sergilenmesine yönelik ilk yazılı belge İncil’dir. İncil’de Pers Kralı Ahasuerus (Xerxes I)’un ülkesinin gücünü ve zenginliğini göstermek için, M.Ö. 5. yüzyılda, 180 gün süren bir sergi gerçekleştirdiği belirtilir. Bu tarihten çok daha önceleri, yaklaşık M.Ö. 2000’li yıllardan beri, ilk fuarların, pazarların kurulduğu bilinmektedir:

“Saptanan zamanlarda ve yerlerde malların takası için yapılan fuar açma geleneği kesinlikle çok eskidir. M.Ö. 2000 yıllık devrede, tüccar kervanlarının Suriye, Filistin, Mezopotamya ve Mısır’daki en önemli dini festivallere katıldıkları bilinmektedir. Yazının icadından sonra ticaretin seyri, belgeler üzerinde de izlenebilmektedir.” 12

İlk zamanlarda gerçekleştirilen fuarların aslında günümüzdeki panayırlar olduğunu da özellikle belirtmek gerekir. Bu dönemin fuarları, bahar ve yaz aylarında, özellikle kış sonrası ve hasat sonrası dini şenliklerle birlikte gerçekleşen şenlikler sırasında gerçekleşiyordu. Havanın ısınması ve sonra da hasadın veriminin kutlanması için gerçekleşen kutlamalarda, ürünlerin takasının ve sağlandığı pazarlar da kurulurdu. Bu sosyal ve dinî içerikli festivallerin ticarî faaliyetlerle buluşması yazının icadından önce gerçekleşmiştir. Kurumsallaşması ise süreç içinde gerçekleşmiş, Akdeniz uygarlığının ilk imparatorluklarında somut olarak görülmeye başlanmıştır. Yunan ve Roma uygarlıklarında şehrin siyasi ve ticari merkezi olan “Agora” Akdeniz şehirciliğinin temelini oluşturmuş, sonraki tüm uygarlıklarda şehirler bu merkez çevresinde gelişmiştir.

Anadolu’nun ilk dönemlerinden günümüze kadar, şehirler merkez çarşı etrafında gelişmiştir. Türklerin Anadolu toprakları üzerinde kurduğu en geniş imparatorluklar, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarında da en küçük kasabadan büyük şehirlere kadar tüm yapılanma dinî, siyasî ve ticarî merkez sayılabilecek “çarşı”nın çevresinde gelişmiştir.

Akdeniz uygarlığının en geniş sınırlara ulaşan imparatorluklarından olan Roma İmparatorluğu, işgal ettikleri şehirlerde ticareti geliştirmek için limanlar, pazar yerleri, sergiler kurmuşlardır. Romalıların ticaretin gelişmesini sağlamak için yaptıkları diğer en önemli girişimler ise, meşhur yolları ve yolların güvenliğini sağlayan askeri sistemleridir.

Kuzey Afrika, Asya ve Avrupa’nın oluşturduğu “eski dünya ticarî alanı”nda, tuz, baharat, değerli madenler, teknolojik ürünler ve köleler sürekli naklediliyordu. Bu nakil, Kral Yolu üzerindeki Efes, Ninova, Babil, Persepolis, İpek Yolu üzerindeki Shansi, Buhara, Semerkant, Kefe, Baharat Yolu üzerindeki Çin, Hindistan, Seylan, Körfez ve Doğu Akdeniz limanlarında yoğunlaşıyordu. Bu üç önemli ticarî yol binlerce yıl boyunca önemini korumuş ve yolların hakimi olan imparatorluklar zenginliklerin toplandığı yerler olmuşlardır. Yolların son hakimi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun da önemini ve gücünü kaybetmesinin nedenlerinden biri coğrafi keşiflerle denizlerden yeni ticari yolların bulunmasıdır.

Üç büyük ticarî yolun geçtiği tüm şehirlerde, limanlarda ve bazı duraklarda büyüklü küçüklü pazarlar, fuarlar kurulmuştur. Birbirinden farklı şehirlerden, hatta ülkelerden gelen tüccarların birbirleriyle ticaret yapmaya başladığı mekanlar haline gelen fuarlarda, farklı milletlerden, farklı dilleri konuşan insanlar bir araya geldikçe anlaşmaları zorlaşmıştır. Bu anlaşma zorluğu, ölçme, tartma ve kalite standartlarının belirlenmesini zorunlu kılmıştır. Giderek, herkesin uyacağı ticarî kuralların belirlenmesi de gerekmiş ve bu pazarlar ve fuarlar, yerel ve bölgesel ticari kuralların milletlerarası boyuta ulaşmasını sağlamaya başlamışlardır. Günümüzdeki ticaret hukukunun oluşmasını sağlayan faktörün fuarlar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

 

Avrupa’nın en karanlık dönemi olan Ortaçağ boyunca ticaret de olumsuz etkilenmiş, özellikle Müslüman ve Musevî tüccarları korumak için özel bazı önlemler alınmak zorunda kalınmıştır. Kilise ve Krallıklar tüccarların korunmasını sağlayarak gelirlerini artırmış, Ortaçağ boyunca fuarlar kilisenin içinde ya da yakın çevresinde düzenlenmiştir. 13

Tarım çağı boyunca ticaret, pazar, panayır ve fuarlar ile çeşitli sergilerde sürmüş, ürün olarak da tarımsal ürünler, baharat, maden, tarım aletleri, mücevher alınıp satılmıştır. Sanayi devrimi ile üretimden ticarete, kültürden ekonomik ilişkilere kadar her şey gibi, fuarlar da dönüşüme uğramıştır. Sanayi devrimi sonrası gerçekleştirilmeye başlayan sanayi fuarlarında yeni teknolojiler ve sanayi ürünleri öne çıkmış, kelimenin gerçek anlamıyla dev boyutlara ulaşmıştır. Milyonlarca kişinin ziyaret ettiği, milyonlarca metrekarelik alan kaplayan dünya fuarları uluslar arası ilişkilerin gelişmesine, teknolojik yeniliklerin hızlanmasına yok açmışlardır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında 19. yüzyılın dev fuarları daha çok ihtisas fuarlarının gelişmesiyle küçülmüştür. Açık oldukları süre ve aralarındaki periyot kısalan büyük sanayi fuarları hala sürmektedir. Özellikle 2007 yılında Türkiye’nin Partner Ülke olduğu Hannover Messe Sanayi Fuarı, büyük sanayi fuarlarının en önemlilerindendir.

1990 sonrası artan küreselleşme sürecinde ulusal ve uluslararası fuarların önemi daha da artmaya başlamıştır. Sadece ticaretin değil, üretim süreçlerinin, işgücünün ve bilginin de küreselleştiği bu dönemde fuarlar çok çeşitlenmekte, nitelik ve nicelik açısından sürekli gelişim göstermektedirler.

 

1- Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu, Ankara 1988, C. 1, s. 516

2- Orhan Hançerlioğlu, Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1976, s. 80

3- Tansel Gülsoy, Reklam Terimleri ve Kavramları Sözlüğü, Adam Yayınları, İstanbul 1999, s. 184

4- Pars Tuğlacı, Okyanus Ansiklopedik Sözlük, Cem Yayınevi, İstanbul 1985, C. 3, s. 834

5- Meydan Larousse, C. 7, s. 299

6- Ayla Okay, Kurum Kimliği, MediaCad Yayınları, İstanbul 2000, s. 202. Aktaran: Ahmet Bülent Göksel, ve Çisil Sohodol, Stratejik Fuar Yönetimi, MediaCad Yayınları, İstanbul 2005, s. 17

7- Mustafa Durmaz, “Fuar Kavramı ve Önemi”, İzmir Ticaret Odası Dergisi, İzmir, 1985, s. 4. Aktaran: Göksel ve Sohodol, s. 17

8- Demet Gürüz, Halkla İlişkiler Teknikleri, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları, No: 1 İzmir, 1993, s. 77. Aktaran: Göksel ve Sohodol, s. 17

9- Ersin Faralyalı, “Fuarlar Öncelikle Tanıtım Açısından Önemlidir”, İstanbul Ticaret Odası Dergisi, İstanbul, Eylül 1985, s. 27 Aktaran: Göksel ve Sohodol, s. 17

10- Cumhuriyet Ansiklopedisi, C. 5, s. 1455 Aktaran: Göksel ve Sohodol, s. 18

11- Göksel ve Sohodol, s. 18

12- The New Caxton Eneyelopedia, Fairs, The Caxton Publishing Limited, Londra, C. 7, s. 2335. Aktaran: Göksel ve Sohodol, s. 21

13- Tamer Kayacıklı, “Pazarlar, Panayırlar, Fuarlar…”, EXPO Dergisi, Üniversal Dil Hizmetleri ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul, Ekim-Kasım 1995, S. 2, s. 16. Aktaran: Göksel ve Sohodol, s. 23

 

Panayırdan Fuara

Panayır binlerce yıldır, zanaatkârlar ile kendi kendilerine yetebilen tarım topluluklarını buluşturan yegane kurum olagelmiştir. Geçimlerini tarım ve hayvancılık uğraşısıyla sağlayan sanayi öncesi topluklar, yılda birkaç kez gerçekleştirilen panayırlar sayesinde “kendilerinin üretemediği her şey”e ulaşabiliyorlardı.

Neydi bu üretilemeyen şeyler? Baharat, buz, tuz, saban, çapa, giysiler, saraciye aletleri, ziynet eşyaları ve saire. Baharat çok önemliydi, çünkü buzdolabının kavram olarak bile olmadığı, dağdan getirilen sıkıştırılmış karın da çok dayanmadığı bir dönemde etleri korumanın hemen tek yolu baharat ve tuzdu. Saban, çapa gibi tarım aletleri tarım için, saraciye malzemeleri de hayvancılık için zorunlu ihtiyaçlardı. Panayırlarla beraber gezen zanaatkarlar, aletlerin yenilerini satarken, eskilerin de tamirlerini gerçekleştiriyorlardı. Bu arada giysi ve ziynet eşyaları ihtiyacı da büyük oranda panayırlar vasıtasıyla karşılanıyordu. Panayırların genellikle hasattan sonra gerçekleşmeleri düğün sezonuyla çakışmasını ve düğün alışverişlerinin de panayırlarda yapılmasını sağlıyordu.

Bu arada panayırların eğlence ihtiyacının da giderildiği yerler olduğunu belirtmekte fayda var.Ne sinema ne de televizyonun adlarının bile telaffuz edilmediği binlerce yıl boyunca “dünyanın öbür ucundan ve büyük fedakârlıklarla” getirilmiş her türlü mahlukat ve alet edevat her zaman ilgi görmüştür. Aslanlar, kaplanlar, maymunlar, şarkı söyleyen deniz kızları, ip canbazları, göz bağcılar belki de panayırların en çok ilgi gören köşelerini işgal ettiler.

Hülasa panayırlar binlerce yıl süren tarım ekonomisinin kalbinin attığı yerler oldu. Dünyadaki binbir garip hayvandan yeni icat aletlere kadar her şey panayırlarla dolaştı “eski dünyayı”… Panayırlar eskiden “senevî pazar” olarak adlandırılmıştı. Adı üstünde yılda bir kez kurulan pazar. Haftalık pazarlardan en temel farkı da sadece tarım ürünleri ağırlıklı pazarlar olmamasıdır.

Coğrafi olarak da gayet özenle seçilmiş bölgelere kuruldu panayırlar. Birden çok köyün ortasına ya da önemli bir kasabanın kenarına… Böylece büyük bir kitleye aynı anda ulaşabiliyorlar, bir hafta, on günlük konaklamadan sonra birkaç günlük mesafedeki diğer panayır alanına gidiyorlardı. Hasat sonrası uğradıkları yerlere güz başlangıcında bir kez daha uğruyorlardı. Bu ikinci panayır güz panayırı olarak adlandırılır. Bu sistem Türkiye’de ve dünyanın bazı bölgelerinde hala sürmektedir. Elbette ki içeriği büyük değişim geçirmiş ve “eğlence” tarafı öne çıkarak, gezici bir lunaparkı andırır bir hale gelmiştir. Ancak Türkiye’deki bazı panayırların fuarlaşma eğilimi göstermeye başladıklarını da belirtmekte fayda var. Özellikle sanayileşen bölgelerde kurulan panayırlarda bölgede üretilen sanayi ürünleri de sergilenmeye başlanmış, panayırla eş zamanlı olarak çeşitli yerel fuarlar da doğmaya başlamıştır.

Yerel panayırların fuar özelliği kazanması olarak özetleyebileceğimiz bu doğal süreç batıda bundan çok önce başlamıştı; tam olarak sanayi devriminden hemen sonra. Panayırlar satıcı ile alıcıyı buluşturan “pazarlar” olmaları dolayısıyla ortaya çıkan her türlü yeni ürünün de sergilendiği “satış noktaları”ydı. Üstelik bu satış noktaları binlerce yıllık tarım çağı boyunca en yenilikçi pazarlar olma özelliğini korumuşlardı. Bu nedenle her türlü yenilik gibi sanayi ürünleri de panayırlarda yer almaya başladı. Zamanla sanayi ürünlerinin daha bir ağırlık kazandığı panayırlar oluşmaya başladı. Bu panayırlar eski deyimle “numune panayırlarıydı”.

Bazı panayırların özellikleri zamanla dönüştü ve üretici ile tüccar arasında ilişki kurulan, siparişlerin alındığı bir biçim almaya başladı. Çeşitli sanayi ürünlerinin sergilenmeye başladığı numune panayırları zamanla fuarlara dönüşecektir. Panayırların, sergi ve fuarlara dönüşmesi sadece işlevlerini değil hedef kitlelerini de değiştirecektir. Birkaç köy için düzenlenen panayırlar, sergi ve fuar kimliği kazandıkça, önce bölgesel sonra milli ve sonunda da milletlerarası bir yaygınlığa ulaşmışlardır.

Dönüşümün bir başka etkisi de sergilenen ürünlerin çeşitliliği konusunda olmuştur. Panayırlar ve pazarlarda hatta daha sonraları sergilerde “genel ürünler” sergilenirken, ürünlerin olağanüstü çeşitlenmesi neticesinde konuların sınırlanması gündeme gelmiştir. Özellikle günümüzde önemi artmış olan uzmanlık fuarlarının sayısı yüzlerle ifade edilmektedir.

http://kutuphane.ifm.com.tr/Kitap-turk-fuarcilik-tarihi_4.html

 


nakliyat evden eve nakliyat evden eve nakliyat gebze evden eve nakliyat